Yaygın Eğitimde Yaratıcı Drama: Deneyimsel Öğrenmenin Gücü
- Tunç Karaçay
- 11 Eki 2024
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Oca

Edindiğiniz bilgiler önemlidir. Ancak daha da önemlisi o bilgiyle ne yapacağımızı bilmektir.
Eğitimlerimizde sıkça vurguladığımız bu noktayı, yazımıza başlarken de dile getirmek istedik. Çünkü; bu yazımızda, öğrenme süreçlerinde yöntemlerin ne kadar önemli olduğunu ele alıyoruz. Yaygın eğitim ve deneyimsel öğrenme kavramlarını inceleyerek, yaratıcı dramanın bu süreçlerde oynadığı eğlenceli ve önemli rolü detaylandırıyoruz.
Öncelikle, “öğrenme” kavramı üzerine biraz düşünmekle işe başlayalım. Eğitim bilimleri ve psikoloji alanında, öğrenme genellikle bilgi ya da becerilerin çalışma, pratik yapma veya öğretilme yoluyla kazanılması olarak tanımlanır. Ancak, öğrenmenin daha dinamik ve etkileşimli bir doğası vardır. Jean Piaget, öğrenmeyi “bireyin çevresiyle aktif olarak etkileşimde bulunarak bilgi yapılarını inşa etmesi süreci” olarak tanımlar ve bu tanım, öğrenmenin dinamik ve etkileşimli doğasını vurgular. Ayrıca, bireyin çevresiyle olan ilişkisinin öğrenme sürecindeki önemini ortaya koyar. Dolayısıyla, böylesine bir inşa sürecinde interaktif yöntemlerin eğitim süreçlerinde önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Biz de eğitimlerimizde, katılımcıların bilgiyi etkin bir şekilde kullanıp ürettiği yöntemleri özellikle önemsiyoruz. Peki, bu temel yaklaşımın arka planında neler var, adım adım birlikte inceleyelim:
Yaygın Eğitim ve Deneyimsel Öğrenme
Öğrenme, devam eden bir süreçtir ve hayatımızdaki süreklilik burada da kendini gösterir. Yaygın eğitimde bu süreç, hayatın pratikliği ile ilişkilidir. Öğrenen ile öğreten arasındaki ilişki iç içe geçmiş olup, odak öğrenendedir. Yaygın eğitimde, direkt bir şeyler öğretme amacından ziyade, katılımcının kendi öğrenme biçimlerini kullanarak kalıcı öğrenmeyi sağlamak hedeflenir. Bu eğitim sürecinde, katılımcıların sadece öğrenen değil, aynı zamanda uygulayan olması da önemsenir. Bu amaç doğrultusunda belirlenen yöntemler, katılımcıların aktif katılımını ve deneyimlerini esas alır.
Bu noktada, yaygın eğitim ile formal eğitim (geleneksel eğitim) arasındaki farkı vurgulamak önemlidir. Formal eğitim, yapılandırılmış müfredatlar ve klasik sınıf ortamları aracılığıyla bilgi aktarımını hedeflerken, yaygın eğitim daha esnek, deneyimsel ve katılımcı odaklı yaklaşımlar benimser. Bu farklılık, yaygın eğitimde bireylerin hayat boyu öğrenme süreçlerinde daha etkin ve sürdürülebilir bir rol oynamasına katkı sağlar.
Buradan yola çıkarak, eğitim bilimci ve psikolog Prof. David Kolb’un öğrenme kavramına dair söylediklerine değinmek önemli olacaktır. David Kolb'a göre, öğrenme "tecrübenin dönüştürülmesi yoluyla bilginin yaratılmasını sağlayan süreç" olarak tanımlanır. Buradaki “tecrübe” vurgusu yaygın eğitim ile deneyimsel öğrenme arasındaki ilişkiyi açıklamamızı kolaylaştıracaktır. Deneyimsel öğrenme, bireylerin doğrudan deneyimler yoluyla bilgi ve beceri kazandıkları, bu deneyimleri analiz edip anlamlandırdıkları, ardından bu yeni bilgiyi uygulayarak yeni deneyimler yarattıkları bir süreçtir.
Bu süreci, , David Kolb'un yaklaşımı üzerinden, basit bir bisiklete binmeyi öğrenme örneği ile açıklayabiliriz: Birey ilk defa bisiklete binmeye başladığında (deneyim aşaması), bu süreçte bisikleti sürmenin nasıl bir his olduğunu ve dengede kalma tekniklerini doğrudan deneyimler. Sonrasında (gözlem aşaması), bisiklet sürme deneyimini gözden geçirir, neyin işe yaradığını ve neyin daha fazla çalışma gerektirdiğini düşünür. Ardından (kavramsallaştırma aşaması), bisiklet sürme sürecini kavramsal olarak anlamlandırmaya başlar, dengede kalmanın fiziksel prensiplerini ve pedalları kullanma tekniklerini anlamaya çalışır. Son olarak (uygulama aşaması), bu yeni bilgi ve becerileri pratiğe döker, bisiklet sürerken öğrendiklerini uygulamaya başlar ve sürekli olarak kendini geliştirir. Artık bisiklete binmeyi öğrenmek yaşam boyu sürecek bir kazanıma dönüşür.
Bu Süreçte Yaratıcı Dramanın Yeri ve Önemi
Yukarıda bahsettiğimiz kavramlar ve örnekler, bireyin öğrenmesinin hayata dair ve kalıcı olmasının temelini oluşturur. Ancak bu yöntemin, sadece bisiklete binme gibi becerilerin dışında, farklı konularda da nasıl uygulanabileceğini göstermek istiyoruz. Örneğin, çatışma çözümü, prensipli müzakere, çözüm odaklı iletişim, farklı kültürlerle bir arada yaşama ve ayrımcılıkla başa çıkma gibi eğitim içeriklerimizde, deneyimsel öğrenmenin entegre edilebileceğini biliyoruz. Şimdi, bunun nasıl mümkün olduğunu biraz daha detaylı açıklamaya çalışalım.
Eğitimlerimizde, grup çalışması, rol oynama ve simülasyonlar gibi interaktif ve katılımcıyı üretken hale getiren yöntemlerin yanı sıra, özellikle yaratıcı drama yöntemine özel bir önem veriyoruz. Yaratıcı drama, özellikle eğitim sürecinde uygulama yapılması zor gibi görünen konularda deneyim kazanmamıza yardımcı oluyor. Ömer Adıgüzel’in yaptığı en çok kullanılan tanımına göre: “Yaratıcı drama, bir grupla ve grup üyelerinin yaşantılarından yola çıkarak, bir amacın, bir düşüncenin doğaçlama, rol oynama ve diğer tekniklerden yararlanılarak canlandırılmasıdır.” Tanımdan da anlaşılacağı üzere yaratıcı drama, katılımcıların yaşantılarından yola çıkarak diğer katılımcılarla etkileşim halinde kendilerini ifade etmelerini önceler ve bu süreçte bireyler kendilerini ve yaşadıkları çevreyi anlamaya çalışırlar. Bu yolculuk sırasında katılımcılar birçok kazanım elde ederler. Bu bağlamda, yaratıcı dramanın genel kazanım amaçlarını şu şekilde özetlemek mümkündür:
Yaratıcılığı ve hayal gücünü geliştirmek,
Kendini tanıma, gerçekleştirme ve başkalarıyla iletişim becerisini geliştirmek,
Demokratik tutum ve davranış geliştirme,
Eleştirel ve bağımsız düşünebilme becerisi geliştirme,
İş birliği yapabilme ve birlikte çalışma becerisi geliştirme,
Sosyal duyarlılık yaratma,
Duyguların sağlıklı bir biçimde ifade edilmesi ve kontrol edilmesi,
Sözel ve sözsüz ifade becerisini geliştirme.
Peki, yaratıcı drama, bu amaçlarla sosyal meselelerin ele alındığı yaygın eğitim uygulamalarında nasıl yer bulur? Yaratıcı dramanın uygulanış biçimiyle ilintili olarak katılımcıya sağladığı bağımsız düşünebilme, kendine güven ve karar verme becerisi, felsefi düşünme boyutu kazanmış bireyler için, dolayısıyla da sağlıklı toplumlar için olmazsa olmaz bir yapı taşıdır. Bununla birlikte, yaratıcı drama sonuç odaklı bir çalışma değildir. Yani kazanıp kazanmamanızla çok ilgilenmez. Bu nedenle katılımcının hata yapma korkusu geri plandadır. Aşağılanma ve dışlanma gibi toplumsal kaygılar en aza indirgenir. Böylelikle kişiler, farklı olandan ve farklı olmaktan korkmadan üretirler.
Sosyal uyum eğitimlerimizde, farklılıkların bir arada yaşaması konusunda gerçekleştirdiğimiz bir eğitim çalışmasında uyguladığımız bir örnekle bu yöntemi neden ve nasıl uyguladığımızı daha somut bir şekilde açıklayabiliriz. Farklı kültürlerden bir araya gelen katılımcılarımızla, bireysel özelliklerimizi kaybetmeden bir toplum içinde uyumlu bir şekilde yaşamanın nasıl mümkün olabileceğini bir yaratıcı drama etkinliği ile tartışmak istedik. Bu bağlamda ‘fotoğrafla uyum’ adını verdiğimiz etkinliği uyguladık. Bu etkinlikte, katılımcılardan biri odanın ortasına gelir ve bedeniyle bir fotoğraf verir. Diğer katılımcılar sırayla bu fotoğrafa kendi fotoğraflarını eklerler. Her katılımcı fotoğrafını ekledikten sonra, resimdeki kompozisyon değişir ve yeni bir görüntü oluşur. En az beş kişilik bir grup oluşana kadar katılım devam eder. Oluşan son fotoğrafın neyi çağrıştırdığı sorulur. Bu süreçte ortaya çıkan resim, grup içindeki her katılımcının bireysel katkısını ve grup dinamiğini yansıtır. İkinci fotoğraf, artık ilk fotoğrafın bir parçası olmuştur. Bu da her katılımcının kendine özgünlüğünü korurken grup bütünlüğüne de katkıda bulunduğunu gösterir.
Etkinliğin çözümlemesi, katılımcıların verdikleri fotoğrafları neye göre seçtikleri sorusuyla başlar. Bu sorular, her katılımcının kendi deneyimini ve bakış açısını ifade etmesine olanak tanırken, grup içinde var olmanın ve birlikte yaşamanın önemini vurgular. Böylelikle, bireylerin özgürlüklerini korurken topluluk içinde nasıl etkili olabileceklerine dair bir analoji kurulmuş olur. Tartışma sorularının eşliğinde katılımcıların kendi bedenleriyle oluşturdukları bu fotoğrafları nasıl algıladığımız, bu algıların nasıl farklılık gösterdiği, resmin bütününde neyin olduğu ve böylesine basit bir konuda bile nasıl farklılıkların yaşanabileceği tartışılarak, sosyal uyumu farklılıklarla birlikte ele almak daha da mümkün olur.
Açıkladığımız yaklaşımlar ve verdiğimiz örnekler genel olarak bir bilginin katılımcının hayatına nasıl nüfuz edebileceğini göstermek istedik. Her bireyin kendine özgü bir birikimi ve bakış açısı vardır. Yukarıda bahsettiğimiz yöntemler ve örnekler, bu birikimi ve bakış açısını kabul ederken, bireyin kendi yaşantılarından yola çıkarak bilgi üretmesini teşvik eder ve sonunda öğrenmenin kendisini öğrenmeye katkı sağlar. Bu nedenle, eğitimlerimizin temelini oluşturan yaygın eğitim modelini ve deneyimsel öğrenme yaklaşımını önemsiyoruz. Ayrıca, sosyal hayatın bazen bize bir nevi provasını yaşatan, pratik yapmanın zor göründüğü konularda dahi deneyim sağlamamıza yardımcı olan yaratıcı dramayı keyifle kullanılabilecek bir yöntem olarak görmeye devam ediyoruz.
Gönderimizi okuduğunuz için teşekkür ederiz! Conflictus olarak, geri bildirimlerinizi ve görüşlerinizi merakla bekliyoruz.
Tunç Karaçay
Conflictus Uyuşmazlık Çözümü Eğitim ve Danışmanlık
🔗 Çalışmalarımız hakkında daha fazla bilgi edinin: https://www.conflictus.co
📧 Bize ulaşın: info@conflictus.co
Adıgüzel, A. (2017). Eğitimde Yaratıcı Drama. Nobel Akademik Yayıncılık.
Beştepe, E.B., & Sağlam, Ç. T. (2018). Yaratıcı Drama Yöntemiyle Farklı Kültürleri Tanıma ve Bir Arada Çalışmaları. Yaratıcı Drama Dergisi, 13(1), 85-100.
Kolb, D. A. (1984). Experiential Learning: Experience as the Source of Learning and Development. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall.
Piaget, J. (1950). The Psychology of Intelligence. London: Routledge & Kegan Paul.
Comments